Martin Eden
Yıllardır okumamış, öğrenmemiş olmanın verdiği açlıkla önceleri tüm bilgileri hazmetmeden beynine doldurur. Zaman içinde sürekli geliştirir kendini, günde en fazla dört saat uykuyla neredeyse aç ve susuz kalarak , tüm zamanını okumaya ayırır. Gramer öğrenir, kibarca konuşmayı, adab-ı muaşereti öğrenir. Bir ara matematiğe dair okumalar yapsa da asıl ilgi alanının biyoloji ve insanın evrimi olduğuna karar verir. Ve bir süre sonra içindeki o derin tutkuyu keşfeder. Yazmak... Ünlü bir yazar olmak.
Ruth ise dünyada
onun için her şeyden ve herkesten öte bir yerde durmaktadır. Onunla evlenebilmek için
ihtiyacı olan şeyin Ruth’un ait olduğu sosyal sınıfa ait olabilmek olduğuna
karar verir . Bu amacını ünlü ve saygın bir yazar olarak yerine
getirebileceğine inanır. Bu düşünce ile birlikte gece gündüz hem okuyup hem
de yazan Martin, yazılarını yayınlanması için dergilere postalamaya başlar.
Uzayıp giden bu yazar olma sürecinde hayranlık duyduğu burjuva sınıfı
onu işsiz,başarısız ve serseri bir genç olarak hakir görür. Ruth’un ailesi
evliliklerini onaylamaz, sonunda Ruth’ta onu değiştirme , bir iş bulması için
ikna etmeye çalışma çabalarından ve Martin’den vazgeçer. Aslında Ruth Martin'i biçimlendirebileceği bir hamur olarak görmüş ve onu istediği kalıba sokabileceğini düşünmüştü. Bunun asla olamayacağını anladığı an vazgeçer Martin'den. Böylece Martin’in
elinde sadece yazma tutkusu kalır. Günlerce gecelerce hiç durmadan yazar ve
sonunda bir gün talihi döner , çok ünlü bir yazar olur. Fakat bu yolda çok şeyi
kaybettiğini fark eder, en çok da kendini. Burjuvazinin yozlaşmış kibarlığı ve
sahte entelektüelliği bir zamanlar ait olmak istediği bu sınıftan tiksinmesine
sebep olur. Ünlü bir yazar olduktan sonra Ruth’un tekrar onunla evlenmek
istemesi gerçekte hiçbir zaman Martin olarak sevilmediğini fark etmesini sağlar.
Aslında amacına ulaşmıştır, şimdi her şeyi olan bir adamdır fakat yaşama karşı
bir hevesi kalmamıştır.
Martin olarak sevildiği zamanların, çok eskilerde kaldığını fark eder. Ne geçmiş sınıfına dönebilir, ne bu yeni konumunda sahtelikten uzak yaşayabilir bir halde bulur kendini. Sabahları yeni bir güne uyanmak ona en büyük işkence gibi gelmeye başlar ve kitap Martin’in hayattan vazgeçmesi ile sona erer.
Bir sosyalist olan
Jack London, sosyalizme karşı olan , Nietzsche'nin üstinsan
fikrini savunan Martin Eden karakterini yaratıp, bu hazin sonla da aslında
bireyciliğin yenilgisini aktarmak istemiş olsa da kitabın son yaprağını çevirdiğimde içime akan düşünce
şu oldu "anlamını yitiren bir hayat yaşanılır olmaktan
çıkar". Martin kendine sadece tek bir anlam yüklemişti, hayatın tüm
anlamını Ruth'a bağlamıştı, aslında gerçekten sevdiğinin, hayran olduğunun Ruth
değil ötesinde birşey olduğunu fark ettiğinde kağıttan bir kule gibi yıkıldı
hayatı. Buradan çıkabilirdi ama o derine inmeyi tercih etti.
Çok etkileyici bir
hayat hikayesiydi. Her ne kadar kurgu olsa da Martin'in tercih ettiği yol beni
derinden etkiledi ve içimi acıttı.
Yorumlar
Yorum Gönder