Kitabı okurken çocuklarımıza sakin kalarak yaklaşmanın yöntemlerini anlatacağını düşünüyordum fakat kitap henüz daha ilk sayfalarda beni kendime odaklanmaya davet etti. Kendime alan ve zaman ayırmamın önemini , kendi üzerimdeki kontrolü yeniden ele almam ve duygusal tepkilerime çok dikkat etmem gerektiğini anlattı. Bunları ilerleyen sayfalarda kendisi ve danışanlarının hayat hikayelerini de ekleyerek örneklerle detaylandırdı.
“Kendinize iyi bakmak ailenize karşı en öncelikli sorumluluğunuz.”
Mesela şu altını çizdiğim satırlar , dönüp dönüp her şeyi çocukluğumuzda aradığımız, bugün yaşadığımız her şeyin faturasını geçmişe ve ebeveynlerimize kestiğimiz bu günlerde epeyi önemli;
Kendi seçimlerimizin sorumluluklarını almamız gerekiyor!
Çocuklarımızı kontrol etmek yerine onları motive etmek ve etki bırakmaya odaklanmak değişimi sağlar.
Bu fikrin altında yatan büyük bir ebeveynlik çelişkisi ile karşı karşıyayız. Evet onların hayatında en büyük etki bırakan kişileriz fakat onların tüm kararlarından sorumlu değiliz. Kısacası çocuklarımızdan sorumlu değiliz, çocuklarımıza karşı sorumluyuz.
Aslında çocuklara bağırdığımızda , kontrol güdüsü ile gerildiğimizde, onlara verdiğimiz mesaj : “ BENİ SAKİNLEŞTİR!”
Ben kendimi kontrol edemiyorum, duygularımı yatıştıramıyorum, lütfen beni sakinleştir diye adeta yalvarıyoruz. Söylediğimiz cümleler ne olursa olsun , bağırma, baskı, kontrolden çıkan duygusal tepkilerimizin alt metni bu.
İlişkilerde kesin sonuçlar yoktur, o yüzden sonuçları akışa bırakmak en sağlıklısıdır. Sonuca odaklandığımızda , bu sonuç amacımız olmaya başlar ve çocuklarımız kendi amacını keşfetmekten uzaklaşır. Örneğin, siz onun sevecen ve sorumluluk sahibi bir yetişkin olmasını isterken bu sonuca bir başarı gibi odaklanmamalıyız. Anne babalığın en kesin amacı çocuklarımızın kendi kendini idare edebilen, karar alan ve sorumluluk sahibi insanlar olarak yetiştirmek.
Çocukların en çok ihtiyaç duyduğu şey onlara ihtiyaç duymayan ebeveynlerdir. Kendi hatalarını yapma seçeneklerine , neyi sevip sevmediklerini öğrenecekleri bir alana sahip olabilmeleri gerekir . Aksi taktirde ödünç hayatlar yaşarlar. Bu onlara sadece iki seçenek bırakır:
1. İsyankar Çocuk : Herkesin çabalarına karşı gelip kendi hayatlarının kontrolünü almak
2. Pasif, Robotik Çocuk : Çevresindeki herkese boyun eğmek
İlerleyen bölümler gittikçe derinleşiyor.
Judo ebeveynlik mesela , çocuklar bizi sürekli sınar , güvenilirliğimizi test eder, her seferinde değişmez ve tutarlı olduğumuzu görmeye ihtiyaçları vardır çünkü.
Sonra onları bir iki kez yaptıkları bazı davranışlar yüzünden ömür boyu taşıyacakları keramete dönüşebilen etiketlerden aman ha uzak durmamız gerektiğini anlatan bölüm. Kısaca epeyi derin bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kitapta Fransız bir keşiş olan Clairvaux’lu Bernard’ın , kendini sevmekle Tanrı’yı sevmek arasında nasıl denge kurulabileceği sorusuna cevabı olan “Sevginin Dört Aşaması” çalışmasın özeti olan bölüm de çok etkileyici :
1. Sevginin İlk Aşaması: Kendimi kendi yararım için seviyorum
2. Sevginin İkinci Aşaması: Seni kendi yararım için seviyorum.
3. Sevginin Üçüncü Aşaması: Seni senin yararın için seviyorum
4. Sevginin Dördüncü Aşaması: Kendimi senin yararın için seviyorum
Kitap tüm bunları anlatırken , her bölüm sonunda kendi içinize dönmenizi sağlayan sorular yöneltiyor. Uzun uzun düşünmeniz gereken sorular. Ciddi bir farkındalık oluşturduğu kesin. Ben kitabın yaklaşım tarzını beğendim, ara ara dönüp bakmalık bilgiler. Okurken bol bol altını çizdiğim cümlelerle dolu. Okumayı düşünenlere şimdiden bol farkındalıklı keyifli okumalar …
Yorumlar
Yorum Gönder