Terapi Odası Konuları
Sonunda “Terapi Odası Konuları” kitabını bitirdim. Kitap gerçekten bir kere okunup bırakılacak bir kitap değil, dönüp dönüp altını çizdiğim yerleri arada hatırlamalık bir kitap. Tülay Kök’ün anlatım tarzını çok beğeniyorum, çünkü çok net ve lafı dolandırmadan ifade ediyor. Böylece burada yazar neyi anlatmak istiyor diye uzun uzun düşünmenize gerek kalmıyor ki psikolojik temelli kitaplarda bence bu çok önemli bir detay.
Kitap ile ilgili neler anlatabilirim diye şöyle bir dönüp tekrar sayfaları çevirdiğimde altını çizdiğim çok fazla yer olduğunu fark ettim. Aşağıda bunlardan bazılarını , bana kattığı öğrenimlerimle paylaşacağım, kalanlar için mutlaka kitabı okuyun :)
Öncelikle “çekirdek değerler” konusu. Sınırlar konusu ile ilgili muhtemelen birçok paylaşım görmüşsünüzdür. Sürekli bahsedilen bir konu fakat kitapta sınırları çekirdek değerlerimizle eşleştirerek anlatıyor. Her insanın kendi çekirdek değerleri vardır , eğer olmadığını düşünüyorsanız muhtemelen birileri için zamanında bu değerlerinizden vazgeçmişsinizdir ve kaybolmuşsunuzdur. Bu çekirdek değerler aslında bizim kırmızı çizgilerimizdir. Bu değerlere biz sahip çıkmalıyız çünkü biz sahip çıkmazsak başka hiç kimse sahip çıkmaz. Bizim değer vermediğimize, kimse değer vermez. Yani kısaca kişiliğimizi korumak bizim sorumluluğumuzdur. Bu sebeple söylediklerimiz ve yaptıklarımız tutarlı olmalıdır yani bir prensip bizim için değerli ise bundan hiç kimse için vazgeçmemeliyiz. Bu kişi en sevdiğimiz kişi olsa bile. Vazgeçmeye başladığımız anda, aslında karşıdaki kişiye, tutarsız , çelişkili ve değersiz biri olduğumuzu hissettiririz. Sınırlarımızın çok korunaklı olmadığını fark eder ve eğer kötü niyetliyse buradan sızar ve biz yavaş yavaş yok olmaya başlarız.
İkinci konu olarak ise duygu yönetimi bahsini biraz anlatabilirim. Duygusal olarak yoğun bir süreçte iken önemli kararlar alınmaması gerektiğini çok temel seviyede hepimiz biliyoruz muhtemelen. Ama ilişkilerde karşımızdaki kişi bu kadar yoğun duygusallık içerisindeyken , yapmamız gereken şey aslında sadece onu dinlemek. Haklısın veya haksızsın demeden, çok mantıklı çözümler ve aksiyon planları sunmadan, sadece dinlemek, duygularını anladığımızı hissettirmek yeterli hatta belki de zorunlu olduğunu bu kitapla fark ettim. Çünkü duygularının anlaşılmadığını düşünen, sevdiğimiz kişiler bizden yavaş yavaş uzaklaşıyorlar ve biz bunu fark etmiyoruz ya da fark ettiğimizde çok geç oluyor.
Bana önemli gelen üçüncü bir noktadan daha bahsetmek istiyorum ki bu konu izlediğim bir dizide de kafamda bir soru işareti oluşturmuştu. Bu kitapla cevabını da bulmuş oldum bu sorunun. Dizide şöyle bir söz geçiyordu:
”talep etmeden iyilik yapman senin iyi bir insan olduğun anlamına gelmez , gösteriş budalası olduğun anlamına gelir.”
Bunun üzerine uzun uzun düşündüm yani aslında birileri için onun bizden talep etmediği halde yaptığımız iyilikler, belki de kendimizden , zamanımızdan vazgeçerek yaptığımız fedakarlıklar aslında çok da iyilik değil miydi? Kitapta, Tülay Kök bunu biraz daha derinlemesine anlatmış. Diyor ki fedakarlık ve yardım arasında çok ciddi fark vardır. Çok fazla fedakarlık yaparak insanları size minnettar bırakmayın. Aslında bu gizli bir öfkeye sebep olur öyle ki, kötülük yaptığınız insanlar bile size karşı bu kadar öfke dolu değildir. Yardım kişinin yapması gerekeni onun yerine yapmak değil sadece o işi yaparken onu desteklemektir. Örneğin yardım ettiğiniz kişiye gol atması için iyi paslar verirsiniz, ama fedakarlık yaparken onun yerine golü siz atarsınız. Eğer sürekli fedakarlıklar yapan biriyseniz sizin olduğunuz yerde kimseye pek iş kalmaz. Gerçekten iyilik mi yapıyorsunuz yoksa bunca fedakarlık yaparak aslında gizli bir kontrol gücü mü elde etmek istediğiniz? Bu da üzerine düşünülmesi gereken önemli bir detay :)
Son olarak paylaşmadan geçmek istemediğim bir nokta daha var. Coşku… Mutlu bir ilişkinin temelinin coşku olduğundan bahsediyor kitap hatta bazı ilişkileri içimizdeki coşkuyu kaybettiğimiz ve karşımızdaki kişinin yaşam enerjisi olan coşkusu ile beslendiğimiz için devam ettirdiğimizden. Eğer kendi coşkumuzu bulamamışsak, yaşamda tutkuyla bağlandığımız değerlerimiz hayallerimiz yoksa, bunlar için uğraşmıyorsak, muhtemelen Harry Potter‘daki ruh emiciler gibi karşımızdaki kişiyi zamanla tüketiyoruzdur. Bu yüzden kendimize odaklanmalıyız kendi yaşam coşkumuzu bulmalıyız.
Kitabın sonunda kocaman puntolarla sorduğum soru oldu bu :
“Benim bu hayattaki coşkularım neler? “
Daha bir çok bu şekilde ufuk açıcı bilgiler var kitap içerisinde, hepsini anlatmam zaten mümkün değil.
Yazının sonunda da şunu söylemek istiyorum:
Teşekkürler Tülay Kök bunca yıllık tecrübenizi ve bilgilerinize bizimle bu kitapta paylaştığınız için.❤️
Bayıldım, zaten okuyacaktim , sabırsızlanıyorum, teşekkürler 🥰
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Beğenmenize de çok sevindim.
SilBenim basucu kitabim, ara ara okuyorum.
YanıtlaSilSizin cikarimlarinizda cok guzel olmus, zevkle okudum. Cumleleniz uzun bile olsa anlamli ve akici..
Bayildim, bol bol yazmaya devam edin lütfen
Yorumunuz o kadar motive edici ki , çok teşekkür ederim güzel düşünceleriniz için . Evet ara ara dönüp tekrar hatırlamalık bir kitap kesinlikle.
Sil