Yüzyıllık Yalnızlık

 



"Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı."

Kitap bu cümle ile hayli dikkat çekici bir başlangıç yapıyor. Albay'ın hikayesinin bu noktaya nasıl geldiği merakı ile okumaya başladım fakat kitabı bitirmem çok uzun sürdü. Sanırım hikaye bana kasvetli, yer yer ürkütücü ve çarpık aile ilişkilerinin betimlenmesinden dolayı da biraz tiksindirici geldi.

Roman bir soyun,  başlangıcından sonuna kadar geçen döngüsel hikayesini anlatıyor. Atalarının ismini alan aile fertleri aynı zamanda onların karakterinden ve kaderinden de nasibini alıyorlar. Kısacası uzun uzun yollar aşıp aynı çemberin etrafında dönüyor Buendia ailesinin fertleri. Her karakterin hayat öyküsü ve hayatının son bulması aslında okur için de bir hayat dersi niteliğinde. Kitabın türü "Büyülü Gerçekçilik" , yani anlatılan hikayeler hem gerçeğe çok yakın , aynı zamanda gerçeklikten epey uzak. İlginç bir kurgusu var bu sebeple.

Buendia'ların en belirgin özelliklerinden biri, soya yeni katılanlara bir önceki atalarının isimlerini vermeleri. Bu durumun hikayenin gidişatında karakterlerin öyküleri hakkında gelecek tahmini yapmamızı sağlıyor. Buendia'ların en büyük ninesi Urdula'nın da bahsettiği gibi soyun içinde Aureliano ismini alanlar sezgileri kuvvetli, sakin, içe dönükken, Arcadio'lar atılgan, girişimci ama trajik bir biçimde damgalanmış kişilerdir. Ölümleri bile bunun istisnası değildir; José Arcadiolar cinayete ya da bir hastalığa kurban giderken, Aurelianolar gözleri açık ve kendilerini bilerek ölürler. 

Kitapta beni en çok etkileyen karakterlerden biri de Albay Aureliano idi. Ömrünü savaşlar içinde geçiren Albay , hayatının son zamanlarında kendini şöyle bir düşünce içinde buluyor;

"Sadeliğin üstünlüğünü, ayrıcalığını anlayabilmesi için otuz iki savaş çıkarması, ölümle bütün anlaşmalarını bozması, ün denilen pisliğe bir domuz gibi bulanması ve tam kırk yıl yitirmesi gerekiyordu."  Böylece aslında ömrünün son zamanlarında, gençlik yıllarını gururuna boyun eğerek şanını yüceltmekle harcarken, sadeliğin ve sıradanlığın üstünlüğünü kaybettiğini farketti. Bu sebeple ; idam mangasının önündeyken hissettiği şey kitapta tam olarak bu cümlede özetlenmişti. "ölümü umursadığı yoktu; ama yaşam çok şey demekti. o yüzden de idam hükmü verildiği andaki duygusu korku değil, özlem oldu."

                                       

Aklımda kalan ve günümüze bir bağlantı kurmamı sağlayan olaylardan biri de Macondo kasabasına sinemanın ilk geldiği gün , halkın tepkisiydi. 

"Kendi dertlerinin kendilerine yettiğini, bir de hayali kişilerin düzmece felaketlerine göz yaşı dökmenin gereksiz olduğunda karar verip sinemayı boykot ettiler. " Günümüzde içinde bulunduğumuz durumun, bizim dertlerimiz dışında tüm dünyanın dertlerinin üstümüze küfelerce yığılması olduğu için içler acısı olduğunu düşündürdü bana. Kitabın kapağını kapatıp tam da bu hikayede, günümüzde yaşadığımız bu durumun sinemayı boykot etmekten çok daha zor çözümleri olması, belki de çözümünün artık çok da mümkün olmaması üzerine derin düşüncelere daldım bir an .

Televizyondan, sosyal medyadan her an maruz kaldığımız felaket haberleri ile meşgul zihinlerimiz en mutlu anlarımızda bile küfelerce dert ile yüklü durumda. Bu durumun insan ruhu için azalmayan, dayanılmaz bir azap olduğu , eski dönemlerde yaşayan insanların nadiren duyduğu üzücü haberleri bizlerin gün içerisinde sayısız kere , duymamız, görmemiz hatta şahit olmamızın bizi nasıl bir hale dönüştürdüğü , dönüştürebileceği günümüzün en önemli sosyolojik ve psikolojik sorunlarından sadece birisi.

Kısaca her ne kadar zor okuduğum bir kitap olsa da, bir soyun ( insanlık olarak da düşünülebilir ) baştan sona hikayesini, iyiliklerini, günahlarını ve tüm yaşam döngülerini okura dışarıdan izleten, her karakterin hayatının sonunda, yaşamı boyunca edindiği tecrübelerden sonra , ölüm anında verdiği hayat dersleri ile güzel bir bakış açısı sunan bir kitap oldu benim için.

Bilge Katalonyalı'nın da dediği gibi ;

"İnsanlar birinci mevkide giderken, edebiyat yük katarına atılırsa, dünyanın anası bellenmiş demektir."

ve 

"aşkların en çılgınca ve en vazgeçilmez olanının ömrün sonundaki bir anlık gerçek olduğunu..."

bilmek gerekir.


Yorumlar

Popüler Yayınlar