AMY WINEHOUSE




     Instagramda dolaşıyordum, "Back to Black" şarkısı çıktı karşıma. Sözlerini ve arkasındaki hikayeyi kurcaladım biraz ,sonra kendimi Amy belgeselini izlerken buldum. Kendisini sadece müziği ile ifade etmek isteyen, duygusal, hassas  küçük bir kız çocuğunun kısa hayatını izledim böylece. Ergenlik denen bunalımlı dönemde takılıp kalmış bir türlü kendini bulamamış, ararken yolda kaybolmuş bir çocuk...
       En azından ben böyle hissettim. Hani belgeselin sonunda Belgrad konserinde sahneye çıkıyor ama şarkı söylemiyor, şarkı söylemesini isteyen ve bunu haykıran seyircilere bakıp adeta bir çocuk gibi omuz silkiyor ya... Beni çocukluğumda bırakın, beni bana bırakın der gibi , çok dokundu bana o sahne.
      "Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir." demiş ya Goethe. Amy bu cehennemi uyuşturmaya çalışmış yıllarca. Alkol, kokain bağımlılıkları ve yıllardır süren bulimia ile hassas kalbi iyice zayıflamış ve sonunda dayanamamış.Klişe ama işte o muhteşem başarı, o zenginlik , o hayat da dolduramıyor içimizdeki boşluğu.

                                   

        Aslında kısa hayat hikayesine baktığımızda onu bu noktaya getiren kilometre taşlarını farketmek zor değil:
      Dokuz yaşındayken anne ve babası ayrılıyor, aslında babasının zaten 8 senedir devam ettiği evlilik dışı bir ilişkisi var. Belgeselde çocukluğunu anlatırken söylediği şu cümleler içindeki derin boşluğu açıklıyor sanki :
"Annem çocuklarını tek başına yetiştirmiştir. Babam etraftayken bile orada yokmuş gibiydi. Hiç yok gibiydi. Küçük ama önemli şeylerde... Ders çalıştırmaktan bahsetmiyorum. Geceleri zorluk çıkardığımızda, hayır yatmayacağız dediğimizde . Babam hiçbir zaman kalkıp da "Annenizi dinleyin!" demedi. Anlatabiliyor muyum? Halbuki ihtiyacımız olan tek şey buydu."
        Ve belgeselin sonlarına doğru babası onu görmeye St.Lucia'ya gidiyor fakat kameremanlar ve ses teknisyenleri ile birlikte.
Amy :
"Baba para mı istiyorsun? Öyleyse ben sana para veririm. Benim hayat hikayemi neden kendininmiş gibi satıyorsun?"
"Babam para ve ilgi için neden bu kadar çok çabalıyor?" diyor.
          Amy'nin bir arkadaşının bu durumu anlattığı cümleleri de çok çarpıcı:
"Sadece babasını istiyordu. Ama tek başına gelmedi. Ya kameramanlar ya da sesçiler yanındaydı hep. Ama adamın bastığı toprağa bile tapıyordu."
        Tutkuyla sevdiği ve karşısında tüm gücünü zayıflığa dönüştürdüğü eşi ile uyuşturucuya başlıyor. Sonrasında hayatı bir tepeden aşağı parçalanarak yuvarlanan ve dibe çakılan kaya parçası adeta. Bir boruya benzettiği bu hayatta çıkış yolunu bir türlü bulamıyor. Yani o çok sevdiği eşi Blake onu darmadağın yapanlardan biri. Peki Blake'e bu kadar saplantıyla bağlanmasına sebep olan içinde bir türlü dolduramadığı o boşluğu oluşturan ve o tepeden aşağı yuvarlanırken destek olmak yerine kahkahalarla seyreden kim ya da kimler?


                                   




Yorumlar

Popüler Yayınlar